Cumartesi, Aralık 23, 2006

Arap Alevi bir Öğretim Üyesinin Kadir Albayrak ile yazışmaları

Sayın Kadir Bey,

Mail-ıma misyonerlik faaliyetleriyle ilgili bir çalışmanız hakkında yapılan bir haber ulaştı. İçerik gerçekten düşüncelerinizi yansıtıyorsa, bu konuda benim de diyeceklerim var.


Misyonerliği “bir dini, özellikle de Hıristiyanlığı yaymaya çalışmak, bununla görevli olmak, kendini buna adamak” biçiminde tanımlayabiliriz. Bu anlamda ben her türlü misyonerliği kınıyorum. Çünkü misyonerlik, vicdan meselesi olan dine (başkasının dinine) saygısızlıktır; başkasının başkalığına tahammül etmemektir. Misyonerlik, insanların temel hak ve hürriyetlerine de bir saldırıdır. Hele hele insanların maddi – manevi olanaksızlıklarını istismar ederek bunu yapmak ahlaka da aykırıdır.


Ancak bundan sonra yazacaklarıma katılmayabilirsiniz. Çünkü ben – terim olarak misyonerlik denmese de – yapılan işin özü açısından Alevileri zorla Sünnileştirme politikasını da aynı kapsamda değerlendiriyorum. Ben Arap Alevi olduğum halde, inançlarıma aykırı olarak camide namaz kılmak zorunda bırakıldım, ortaöğrenimim boyunca baskı gördüm. Şimdi de çocuklarıma (insan haklarına aykırı yasaların zoruyla) Sünni namazı öğretiliyor, çocuklarım bana yabancılaştırılıyor (Bu şikayet bana özgü değil). Sizce bir kişi Sünni yapılınca hoş mu oluyor? Bir kişi “Ben Aleviyim, Sünni değilim” diyorsa, bu hak neden ona tanınmıyor? Bu zorlamayı bir yazıyla dile getirmenizi bekliyorum. Lütfen “Anayasa böyle diyor” gibi bir gerekçe göstermeden, bunun doğru olup olmadığını bir makaleyle kamuoyuyla paylaşın; o zaman önünüzde eğileceğim.


Bu düşüncelerimi “Aleviler kendini azınlık olarak görüyor” diye yorumlarsanız bunu şiddetle reddederim. Çünkü Aleviler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana kendini bu yurdun asli unsurlarından görmüşlerdir. Cumhuriyetin kuruluşunda ve daha sonraki aşamalarda Mustafa Kemal Atatürk Alevileri hep yanı başında tutmuştur. En çok Alevilere güvendiği düşüncesi sanırım abartılı olmaz (Bu konuda Cemal Şener’in “Atatürk ve Aleviler” kitabını tavsiye ederim). Bu yüzden PKK da böyle başlamıştı. 'Bir avuç terörist' denilerek ciddiye alınmayanlar Türkiye'nin başına bela oldu. Azıcık maya tüm hamuru kabartır. Hıristiyanlaşma tehlikesi var. Aleviler de böyle giderse bir süre sonra azınlık olarak ülkenin başını ağrıtacak” biçimindeki ifadenizin Alevilerle ilgili bölümünü amacını aşan, gerçeklerden uzak, bilimdışı, öznel bir önyargı olarak görüyorum ve esefle karşılıyorum. Hele hele Alevileri PKK ile aynı bağlamda anmanız bile Alevilere yapılan büyük bir saygısızlık ve haksızlık olmanın ötesinde, tümüyle bir cahillik örneğidir ve bu önyargınızı kınıyorum.


Keza "Adana'da Arap Alevisi olarak bilinen Nusayrilerin yoğunluğu, göç ve işsizlik gibi nedenlerle tehlike büyük. PKK da ilk etapta `bir avuç terörist' olarak tanımlanmıştı” ifadenizle birbirinden çok farklı, yan yana bile gelmemesi gereken olguları (Alevi, göç, PKK) birlikte anarak çok yanlış sebep-sonuç ilişkileri kuruyorsunuz, gerçeğe aykırı çıkarımlarda bulunuyorsunuz. Alevileri bir tehlike olarak görmek, Türkiye Cumhuriyeti açısından tehlikenin en büyüğüdür. Misyonerlerin Alevi-Sünni ayrımı yapmadan çalıştıkları kanısındayım. Misyonerlik kesinlikle bölgesel değildir; Kayseri’de de vardır, Karadeniz Bölgesi’nde de. Bu işte ekonomik durum elbette rol oynuyor. Ama kesin belirleyici değil. Çok varlıklı olanlar, artistler vs. de bu akımlara kapılıyorlar. Ama Aleviler gerçekten Sünnilere göre misyonerlik faaliyetlerine daha yoğun bir biçimde maruz kalıyorlarsa, bunun nedeni Alevilerin kendisi ya da misyonerler değil, cemaati bile olmayan kilise vs. açılmasına (misyonerlik faaliyetlerine) göz yumanların Alevileri Sünnileştirme politikasıdır. Misyonerlere saygı duyanlar, ne yazık ki Alevilere saygı duymuyor. Misyonerlik faaliyeti sonucunda Hıristiyanlaştırılan Adanalıların sayısının abartıldığı yönündeki düşünceleriniz de bu düşüncelerimi desteklemektedir.


Misyonerlerin çeşitli promosyonlarla adam kazandığını yazmışsınız. Çok çok doğru. Aynı yöntemler Alevileri Sünnileştirmede de kullanılıyor.


Bence Gerek Adana gerekse Türkiye Cumhuriyeti açısından tehlikeli olan şey, Türkiye’nin temel taşı laikliğe karşı yürütülen her türlü misyonerlik ve tarikat faaliyetidir; bunlar birbirinden ayrı düşünülemez.

Kısacası misyonerlik konusundaki hassasiyetinizi paylaşıyorum, ama yanlış sebep-sonuç ilişkileri kurduğunuzu, objektif olmadığınızı, olaylara tek taraflı baktığınızı, nalıncı keseri gibi konuları kendinize göre yonttuğunuzu bildirmek istiyorum.


Tekrar tekrar belirteyim: Bu özel mektubumdan kesinlikle “dolaylı olarak misyonerlik faaliyetlerini destekliyor” şeklinde bir sonuç çıkarmayın. Misyonerliği en az sizin kadar kınıyorum. Ama sizden farkım, tek taraflı olmamak, sapla samanı karıştırmamak (Alevilik, göç, PKK), misyonerlikle birlikte aynı kategorideki olayları da kınamak. Dediğim gibi, Sünnileştirme politikasını yanlış bulduğunuzu ortaya koyarak beni yanıltırsanız, bundan çok memnun olacağım ve sizin hakkınızda önyargılı olduğumu düşünerek özür dileyeceğim. Yoksa biraz da hakaret kokan ve beni çok rahatsız eden yaklaşımınız konusunda (Alevilik, göç, PKK) sizden özür bekliyorum.


Kırdıysam bağışlayın, benim de görüşlerim bunlar.

Saygılarla


-------------------------------------------
Kadir Albayrak'ın Yanıtı:

Sayın Hocam Merhabalar,

Bana gönderdiğiniz e-mail’e mesnet teşkil eden yazıyı görmeden peşin hükümle sizleri kırmak istemiyorum. Fakat bazı konularda acele etmezsek iyi olur diye düşünüyorum. Sizin düşüncelerinize de, Aleviliği de, misyonerliğe de, ateizme de, Budizme de, Satanizme de, Siyonizme de, Komünizme de, faşizme de, sosyalizme de saygılıyım. Türkiye'de en tehlikeli şey Sünnilik, dünyada da ise Müslümanlık. Bunlar bir şekilde bertaraf edilmeli. Ancak bu inançların ve izmlerin hiç birisi de benim umurumda değil. Ben konuşmam da zaten misyonerlerin başarılı olacağını ifade ettim. Konu Alevilik ekseninde değildi. Ben Türkiye’nin hayrına ise sizin gibi tek taraflı olmayan aydınlarımızın, yetkililerimizin evet demeleri halinde topluca Sintoizme veya uygun görülecek bir dine de geçilmesinin yerinde olacağını düşünüyorum.

Veya ülkemizin geleceği ve selameti açısından Protestanlığa yumuşak geçiş yapılmasını da öneriyorum.

Ben her türlü misyonerliği değil daha da ileri giderek içten olmayan her türlü inancı da kınadığımı ifade ediyorum.

Selam ve saygılar.

Kadir Albayrak

-------------------------------------------

Arap Alevi bir Öğretim Üyesinin Yukarıdaki Mektuba Yanıtı

Sayın Hocam, gönderdiğiniz iletideki düşünceleriniz bana gerçekten çok ilginç geldi. Acaba gerçekten bu düşünceler doğrultusunda yazılarınız var mı? Yoksa, hani olur ya, insan düşündüğü her şeyi ifade edemeyebilir, bunlar da o tür düşünceler mi? Yayın listenize internetten bakacağım, bulabildiğim çalışmalarınıza bakacağım. Bana göre düşünceler somutlaştırılmalı. Nasıl mı?

Yazarak!

Dinlere saygı konusunda hemfikiriz. Benim eşim Sünni, ama hiçbir zaman aramızda bu konuda bir sorun olmamıştır. Biraz farklılık gösterebilen dinsel bayram vb. şeyleri kutlamada birbirimize saygısızlık etmeyiz, birlikte kutlarız. Ben hiçbir zaman şu din iyi, bu din kötü de demem. Çünkü her din, mensuplarına göre iyidir, değerlidir. Dinde bana göre yanlış-doğru aranmaz.

Bu yüzden dini tartışmak da istemem, herkesin dinini olduğu gibi kabul ederim. Akıl ölçülerine vurulduğunda herhalde sorunsuz diyebileceğimiz din yok gibi. Ama bunu yapmak anlamsız. Zira ben sizden farklı olarak, sosyal ve psikolojik bir olgu olan dinin gerekliliğine, zorunluluğuna ve aşırılılığa kaçmadan yaşanmasının yararına inanıyorum. Bu yüzden "Türkiye'de en tehlikeli şey Sünnilik, dünyada da ise Müslümanlık. Bunlar bir şekilde bertaraf edilmeli" biçimindeki değerlendirmeniz de benim açımdan kabul edilemez. Sünnilik Türkiye için, Müslümanlık da dünya için tehlikeli değildir, sadece bazı çıkar grupları bu toplumsal değerleri suiistimal ediyor, terörize ediyor. Tehlikeli olan budur. Sorun dinde değil, dini siyasete alet edenlerde, dini devlet politikası yapma anlayışında.

Yasa koyucular anayasaya zorunlu din (Sünnilik) dersini koymasalar, Sünni vatandaşlar kalkıp da bizi Sünni olmaya zorlamazlar, bize saygı duyarlar.

Nitekim yüzyıllardır Hatay'da Alevi-Sünni-Hıristiyan bir arada yaşıyoruz, sorun çıkmıyor. Yani bizim için sorun olan şey Sünni kardeşlerimiz değil, bizi asimile etmeye yönelik devlet politikası. Bilim adamları da buna karşı çıkmıyor, tersine aktif ya da pasif şekilde bunu destekliyorlar. Dine saygıyı ifade eden çok güzel Arapça bir söz var, yazı bilmediğim için size yazamıyorum (Aşağı yukarı söyle: Kill min ‘alâ dînu Alla yi‘înu – Herkesin dini kendine). [كل من على دينه الله يعينه – Her kim kendi dinine sarılırsa Allah onu güçlendirsin. H.M.]

Ben keza sizden farklı olarak, din değiştirmelere de karşıyım. Çünkü hiç kimse durduk yerde din değiştirmez. Bana göre din değiştirmenin ya sosyal ya da psikolojik nedenleri vardır. Sosyal açıdan baktığımızda, maddi olanaksızlıkları, çevre baskısını, siyasi baskıları vs. bunun nedenleri arasında sayabiliriz. Psikolojik açıdan baktığımızda, din değiştiren kişinin inanç/kimlik bunalımı yaşadığını, ruh sağlığının yerinde olmadığını iddia edebilirim.

Yetkililerin uygun görmesi durumunda (?!) Sintoizme ya da Protestanlığa (ya da x dinine) geçiş yapılması öneriniz bir çeşit zorunlu ve yasal kılıfa sokulan misyonerlik olmanın ötesinde, bana çok yapay ve gerçeklerden uzak geldi. Ciddi olduğunuzu kabul etmekte zorlanıyorum. Ciddi olsanız da, zaten size hiç katılmıyorum, size katılmamayı (görüş ayrılığımızı) bu yüzden karşılıklı bir zenginlik olarak görüyorum.

Siz toplumda gönüllü bir "din değiştirme eğilimi" seziyor musunuz? Ben sezmiyorum. Seziyorsanız, o zaman misyonerliğin bir ihtiyaç olduğu sonucuna varmak ve bunu desteklemek gerekir ki, bu benim anlayışıma taban tabana aykırıdır. Ben yasal kılıfı olsun ya da olmasın, başkalarına başka bir dini kabul ettirme eğilimlerini/çalışmalarını reddediyorum.

Keşke yazınızın tümünü mailime gönderseniz de, size karşı önyargılı olma iddianızda yanılıp yanılmadığımı, yanılmışsam ne kadar yanıldığımı görebileyim. Bunu sizden rica ediyorum.

Basına yansıyan biçimiyle yazınızın Alevilik ekseninde olmadığını ben de gördüm. Ancak önemli olan yazınızın bu eksende olup olmaması değil. Yazıda Adana (Arap) Alevilerinin terör örgütü PKK'ye benzer biçimde potansiyel bir tehlike oluşturduğu savunulmuyor mu? Dolaylı olsa bile, yazıdan bu da anlaşılıyor. Bu görüş, bize bir hakarettir. Bunu yalnız ben değil, diğer arkadaşlar da böyle anladı. Siz gerçekten yazınızda bunu söylemek istemiyorsanız, demek ki kendinizi yanlış ifade etmişsiniz ya da yazınızı basın çarpıtmıştır. Dedim ya, özellikle PKK ile Arap Aleviliğinin aynı

bağlamda anılması ve benzetme yapılması kabul edilemez. Bu herkesi çok çok rahatsız etti.

Selam ve saygılarla

Arap Alevi Bir Öğretim Üyesi


Vatan Gazetesi -- Kadir Albayrak Yazısı

Doç. Dr. Kadir Albayrak: İşsizleri kolayca hıristiyan yapıyorlar

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Kadir Albayrak, Adana'da faaliyet gösteren 1 Katolik, 6 Proteston kilisesi ve çeşitli Hıristiyan toplulukların, 2004'te 7 bin 900 kişiyi Hıristiyanlaştırdıklarını iddia ettiklerini söyledi

13.12.2006

Doç. Dr. Albayrak, "Adana'da Arap Alevisi olarak bilinen Nusayrilerin [??] yoğunluğu, göç ve işsizlik gibi nedenlerle tehlike büyük. PKK da ilk etapta `bir avuç terörist' olarak tanımlanmıştı. Azıcık maya tüm hamuru kabartır" dedi.

ÇÜ İlahiyat Fakültesi'nce düzenlenen `Adana'da Kiliseler ve Hıristiyanlaşma Olgusu' konulu konferansta konuşan Doç. Dr. Albayrak, Adana'da 2000 nüfus sayımına göre 1 milyon 848 bin kişinin yaşadığını, Türkiye genelinde yüzde 10'luk işsizlik oranının, Adana'da yüzde 20'lere dayandığını söyledi. İşsizliğe dikkat çeken Doç. Dr. Kadir Albayrak şöyle devam etti:

"Adana'da 1 Katolik kilise var. Bunun dışında Protestan ibadetin yapıldığı Adana Protestan Topluluğu, Kurtuluş Kilisesi Vakfı, Yabancı Protestan Topluluğu, Türk Protestan Cemaati, Adana Yeni Havariler Cemaati, İncirlik ABD Kilisesi bulunuyor. Bunların dışında Bahailer, Yehova Şahitleri gibi topluluklar da faaliyet gösteriyor. 10 Yahudi'nin ibadet ettiği sinagogla, 1 radyo ve internet sitesi üzerinden de yayın yapıyorlar. Ortodoks oluşum Adana'da yok. Protestanlar son yıllarda faliyetlerini yoğunlaştırdı. Çoğu, Güney Koreli misyonerler tarafından yönetiliyor. Protestanların Katolikler gibi kiliselere ihtiyacı yok. Evlerde bile topluluklarının faaliyetlerinin gerçekleştirebiliyorlar ve direk din olgusunu işlemeyerek, kimseyi ürkütmeden yandaş ediniyorlar. Ben uzun süredir yaptığım araştırma ve ziyaretlerden, bütün bu cemaatlere mensup 850 Türk tespit ettim. Kendi beyanlarına göreyse sadece 2004'te 12 bin 800 kişiye ulaşmışlar ve bunlardan 7 bin 900'ü Hıristiyan olmuş. Bu rakam bana biraz abartılı geldi. Adana'da 1991'den 2001'e kadar diğer dinlerden Müslümanlığa geçenlerın sayısı 71. Bunlardan biri daha sonra Müslümanlıktan çıktı."

İMAM HATİP MEZUNLARI DAHİ HIRİSTİYAN OLUYOR
Adana'da Hıristiyan olan Türklerin arasında imam hatip mezunlarının, tarikat üyesi ailelerin çocuklarının dahi bulunduğunu vurgulayan Doç. Dr. Albayrak, "Kurtuluş Kilisesi Pastörü, yani yöneticisi imam hatip mezunu. Babası polis ve doğu kökenli. Adana'daki Hıristiyanlaşma olgusunu Kayseri'de görmeniz mümkün değil. Adana'da Arap Alevisi olarak bilinen vatandaşların sayısı çok fazla. Güneydoğu ve Doğu'dan göçün yarattığı işsizlik ve ekonomik zayıflık da misyonerlerin işini kolaylaştırıyor. Yılbaşı öncesi 25-30 YTL'lik paketler dağıtıp gönül alıyorlar. ABD, İngiltere ve çok İskandinav ülkelerinin mezhebi olan Protestanlığa mensup olanlar, maddi açıdan da Katolik ve Ortodokslardan güçlü. Mcdonals ve Coca Cola gibi yayılıyorlar. Güney Kore'nin 40 yılda yüzde 70'i Protestan oldu. Protestanlığı kabul edenler arasında solcu, liberal ve milliyetçiler var. Adana'da Hıristiyan olan Türklerin yüzde 90'ının hayatlarında bir dönem ateist düşünceyi benimsedikleri ortaya çıktı" dedi.

İSMİ AYŞE, MUSTAFA, DİNİ HIRİSTİYAN
Adana bir süre sonra Hıristiyanlaşma furyasının ilçelere kayacağı ve yaygınlaşacağı görüşünü taşıdığını iddia eden Doç. Dr. Albayrak sözlerini şöyle sürdürdü:

"Önlem alınmıyor. Bunun önlemi olduğuna da inanmıyorum. PKK da böyle başlamıştı. "'Bir avuç terörist' denilerek ciddiye alınmayanlar Türkiye'nin başına bela oldu. Azıcık maya tüm hamuru kabartır. Hrıstiyanlaşma tehlikesi var. Aleviler de böyle giderse bir süre sonra azınlık olarak ülkenin başını ağrıtacak. Bir de Müslümanlığın açıklarını öğretiyorlar. Yanlarına dini bilginiz az olarak giderseniz sizi mutlaka etkileri altına alırlar. Bu konuda en büyük görev ilahiyat fakültelerindeki öğretim üyelerine ve öğrencilere düşüyor."


Pazartesi, Aralık 18, 2006

Akraba evliliği ve Grup içi evlilik aynı şey mi?

Bir dostumuz akraba evliliği ve aynı etnik grup içi evlilik arasındaki ilişki ile alakalı aşağıdaki yorumları yazmış :

-----------------------------------------------------------------------------
Grup içi evlilik ile akraba evliliği farklı olmakla beraber birbiriyle ilişkili...

Söyle ki: Arap Aleviler birkaç yüz yıl önce birçok ortak atalara sahipler ve genetik çeşitlilik biraz sınırlı kalmış...

İlle dışardan evlenin diye bir şey yok ama en azından akraba evliliğine son vermek lazım. Yoksa Yahudilerde de olduğu gibi bazı otosomal resesif ölümcül hastalıklar Alevilerle özdeşir hale gelecek... Bilindiği üzre Tay-Sachs Dişease, Mucolipidosis Type IV (ML4, Cystic Fibrosis, Machado Joseph Disease gibi hastalıklar Yahudiler birbiriyle evlendiği için onlarda daha sık rastlanıyor...

Şimdi onlarda akraba evliliği de yok. Fakat zamanla grup içi evlilik bazı gen bozukluklarının grup içinde bir sonraki kuşağa aktarılmasına yol açıyor. Yahudiler onun için daha sık evlilik öncesi genetik tarama yapıyorlar. "Jewish Genetic Diseases" diye bir Google taraması yapın, tonlarca referans göreceksiniz.

-----------------------------------------------------------------------------

Evlilik üzerine daha önce de yazdığımız birkaç şeyi tekrarlamak istiyoruz:

Otozomal resesif ne demek önce izah edelim:

Doğacak çocuğun 46 kromozomundan 23 tanesi anneden 23 tanesi babadan gelir.

Bütün insanların 46 kromozumu böyle oluşur. Bazı genler baskın (dominant) oluyor ve 23 tane olmasına rağmen o gen özellikleri ortaya çıkıyor. Örneğin göz renginde koyu renkler dominanttır. Anne mavi gözlü, baba siyah gözlü ise , babadan gelecek siyah renk dominant olduğu için çocuklar siyah gözlü olacaktır.

Lakın çocukların göz rengi geni mavi+siyah olduğu için gelecek nesillerde bu 46 kromozom bölündüğünde mavi geni de ileriki nesillere aktarılabiliyor.

Şimdi buradaki durumda bazı hastalıkların genlerle de taşındığını bildiğimizden akraba evliliklerinde bu resesif genlerin bir araya geldiğinde ortaya çıkmasını önlemek için durumun sakıncalarını vurgulamak gerek.

Lakin buradaki akraba evliliği ile etnik kökene dayalı evlilikleri karıştırmamak gerek. Herşey yolunda olsa bile genetik hastalık görülme oranı 4-25/10.000 olarak veriliyor.

Yani…

Soru: Mersin’e giderken kaza yapma ihtimalimiz var mı?

Cevap: Var!

Soru: O zaman biz hiç Mersin’e gitmeyecek miyiz?

Durum aslında bundan farklı değil. Riski minimalize etme ve "kontrollü risk alma" gibi stratejiler mevcut.

Tekrarlamak gerekirse:

"Türklere birbirinizle evlenmeyin, Afrika’dan akrabalar edinin yoksa sakat çocuklarınız olur" demek kadar komik...

Hasılı, bilim gelişmiş durumda ve Mersin’e giderken riskleri minimalize edebilecek teknoloji var.. Bunlardan mahrum kalmamak gerek.

Dostumuza yorumları için tekrar teşekkürler….