Çarşamba, Ocak 10, 2007

Mustafa Bilgin'den Selam...


Özür
HİÇ İSTEMEDEN İNCİTTİĞİMİ ÖĞRENDİĞİM,
ÜLKEMİZİN AYDINLIK "FELLAH"LARINA
SELAM OLSUN
Bilgin

Cumhuriyet Gazetesi. 10 Ocak 2007.


Bizlerden de kendisine selam olsun.......

Salı, Ocak 09, 2007

Karikatür -- "Fellah"

7 Ocak 2007 Pazar günü Cumhuriyet'te çıkan karikatür üzerine söylenecek çok şey var...
Fellah kelimesi, Türkiye'deki insanların "Arap" algısı, kafalardaki yamuk- yumuk resimler...
Bir dostumuz çıkan karikatür hakkında Mustafa Bilgin'e şu e-mail'i göndermiş. Duyarlılığı için kendisine çok teşekkürler. Gazeteden gelen cevap da memnuniyet verici.

---------------------------------
DOSTUMUZ:
Sayın Mustafa Bey,
07 Ocak 2007 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan karikatürünüzde "Fellah" lara yaptığınız hakareti anlayabilmiş değilim? Bu durumu sizin "Fellah" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediğinize bağlayarak neden-sonuç ilişkisi kurabiliyorum, zira Cumhuriyet gazetesinde böyle bir şahsın barınabileceğine ihtimal veremiyorum. Fellahlarda asla müftü olmaz! bu onların inanışlarına tamamenterstir. Hele ki sizin aşağılamak amacıyla kullandığınız "cahil-yobaz müftü?" kelimesi Fellah kelimesiyle yanyana yalnızca sizin karikatürünüzde -cehaletinizden dolayı- birlikte olabilir. Bunu başka türlü yorumlamak istemiyorum çünkü aksi savunma, Cumhuriyet gazetesinde kafataşçı yuvalanmayı vurgulayacak...
---------------------------------
Mustafa Bilgin Cevabı:
Amacı aşan bir kullanım oldu o sözcük..
Köşemde durumu telafi edeceğim.
Saygı ve selamlarımla.
Bilgin

Perşembe, Ocak 04, 2007

Kazanlar

İnsanın içini ısıtıyor çıtır çıtır odun sesleri... Geceye ve dumanlara karışıyor uykusuz gözlerimiz.


Ve gece yarısı birdenbire bir gölge beliyor önümüzde. Bir polis memuru geliyor ziyaretimize. Hepimiz şaşkın birbirimize bakıyoruz. Memur "karakolda arkadaşlar acıktı, hazır olduysa biraz çorba alabilir miyiz?" diye yaklaşıyor bizlere. Hazırlayıp güzelcene bir kova çorba, memnuniyetle uğurluyoruz bu davetsiz misafiri. Tekrar birbirimize bakıyor, gülümsüyor, ve işimizin başına dönüyoruz.


Zeynel Usta 51 yaşında. Adana Büyüksaat esnafından. 40 yıllık kalaycı ustası. Dediğine göre Adana'da kalan dört kalay ustasının en genci. Kanal A "Sokağın Sesi" için uzatıyor mikrofunu Zeynel Usta'ya. Biraz dertli Zeynel Usta ama yine de "bizim meslek ölmez" diyor. "Adana'da Arap Camia'sı olduğu sürece kalaycılık ölmez" diye yineliyor. "Bakın bu kazanların hepsi ziyaretin, mevlüt kazanları bunlar!" diye gösteriyor dükkandaki bizlerin yüreklerini taşıyan kazanları.


Durup düşünüyorum... Modern hayatı ve ona direnmeye çalışan kalaycılarıı düşünüyorum. Sonra da kazanları. Ateşiyle, dumanıyla, bin yıllık bir serüvenin kazanlarını... Odunları, yandıkça adam yüreğini ısıtan dumanları, kaynayan suyla dumanlara karışan buharları, ellerde nasır tutmuş mutlu acıyı, sabah kuşlarını, yollarda birer ikişer hızlanan adımları, teqabbel-allah nidalarıyla insanı kucaklayan kazan yürekli adamları.

Kalaycılar mı direniyor ayakta kalabilmek için yoksa kazanlar mı? Alamıyor aklım kendini bu sorudan. Sonra uzanıyor "Sokağın Sesi" mikrofonu kasketçilere, şalvarcılara. Uzanıyor mikrofon raflara kaldırılan kasketlere, Adana'nın meşhur şalvarına. Mahzun bir tebessümle susuyorlar...

Zihnimde kazan başında kasketli, şalvarlı, uykusuz adamlar beliriyor. Benzer sorular takılıyor kafama. Direnen kim aslında diyorum? Kasketçiler, şalvarcılar mı?

Meğer bu şehir telaffuz etmese de ne kadar belirgin izler taşıyormuş bizlerden diyorum kendi kendime...

Polis memuru yeniden beliyor kapıda. Yedikleri çorbanın kabını bırakıp "ellerinize sağlık" diyerek huzurla dönüyor vazife başına. Biz de vazifeye devam ediyoruz.