Perşembe, Haziran 02, 2011

Suriye ve Demokrasi : Aleviler Sünnileri eziyorlar mi?

Suriye'deki olaylar tırmanmaya devam ettikçe, Arap Aleviler hakkındaki ithamlar ve yanlış algılar giderek artıyor. Geçenlerde Sünni itikatten, dini vecibelerini titizlikle eda eden bir tanıdığım Suriye'deki olaylar ile ilgili şöyle bir yorumda bulundu:

"Bu Arap devriminin Suriye'ye sıçramasını hiç istemiyordum. Suriye'deki durum çok farklı, orada Aleviler var, ve çok kan dökecekler, çok kan dökülecek..."

Gayri ihtiyari, belki çok düşünülmeden söylenmiş, kafadaki önyargılarla beslenen bu tesbitin esasında oldukça isabetsiz bir okuma olduğunu izah ettim. Evvela, bugünlerde yapılan en büyük yalnış, olan olayları bir Alevi-Sünni kavgası olarak okumak, mevcut çatışmayı, dinsel/etnik bir bazda ele alıp açıklamaya çalışmak. Suriye'deki otoriter rejimin ve bu rejime karşı bir takım taleplerle sokağa dökülen insanların Mısır'daki, Tunus'taki, Libya'daki, Yemen'deki, Irak'taki (vb...) askeri yönetimlerin otoriter yapılarından bir farkı yok. 1960'lardaki soğuk savaş döneminde bölgede (Türkiye'de de buna örnekler gösterilebilir) gücü ele geçiren ve bütün elde edilen gücü tek elde devşiren yönetimler ortaya çıktı. Gücün tek elde toplanması, o dönemin Rusya-Amerika çekişmesinde aktör sayısını azalttığından ve dolayısıyla, dışardan bölgenin kontrolünü kolaylaştırdığından, o dönemde halkların taleplerine hiç kulak asılmaksızın, bölgede totaliter rejimler giderek güçlendiler, ve neredeyse yarım asır boyunca bu güç ve egemenliği korumayı başardılar.

Suriye'de ortaya çıkan rejim bir Alevi hareketi değildi. Baştaki yönetim aynen Irak'ta olduğu gibi Baasçı ideolojin ortaya çıkardığı bir güçtü. Her otoriter iktidarda olduğu gibi Suriye'de kısıtlı küçük bir zümreye sırtını dayayan askeri yönetim, hiç bir zaman Aleviliği yayma, bunu devlet dini ve ideolojisi haline getirme gibi bir girişimde olmadı. Tam tersine, Suriye, belki Türkiye'den de daha başarılı bir şekilde laikliği ön plana alan, insanları (üniversite öğrencilerini vs.) sadece Baas partisine üyeliğe zorla teşvik eden bir sistem ortaya koydu. Hiç kimsenin dinine karışmadı, kimseye dini yüzünden baskı yapmadı, kimsenin de dini bir ideoloji olarak rejime karşı politik bir yapıya büründürmesine izin vermedi.

Ama rejim şunu yaptı. İnsanlara inanç özgürlüğü sağlamasına karşın, düşünce ve fikir özgürlüğü sağlamadı. Siyasal temsil gibi siyasal alana dair haklara açık kapı bırakmadı. Ekonomik özgürlükler konusunda sadece rejime yakın çevrelere bazı imkanlar sağladı, farklı ekonomik grupların ortaya çıkmasına şans vermedi. Eğitim konusunda da nispeten fırsat eşitliğine benzer bir durum ortaya koysa da, insanların tamamen özgürce bir eğitim alıp, farklı imkan ve olanaklar kazanması için eşitlikçi bir ortam yaratmadı.

Bunların neticesinde, rejime yakın çevreler, çoğu da akrabalık ve kan-bağı ilişkisinden ötürü (aynen Libya'daki Mısır'daki ve Irak'ta olduğu gibi) bazı imtiyazlar, ayrıcalıklar kazandılar, ve toplumda etnik(Kürtler) ve dini grupların (Hristiyanlar, Sünniler, Dürziler, Aleviler vs) dışında farklı gruplar ortaya çıkmadı. Yani bugün Suriye'de oluşan sosyal ve ekonomik sınıflar, ticaret, ekonomi ve eğitim alanlarındafirsat eşitliğine sahip olmadıklarından, oluşan sosyo-ekonomik yapıdaki mevcut gruplar mezhepler ve etnik unsurların tamamen üzerinde bir hüviyet ve karakter kazanamadılar.

Yani bir alt sınıf, orta sınıf, üst sınıf, farklı meslek gruplarının oluşturabildiği farklı siyasi perspektiflerin oluşması yerine, yönetici sınıf ve yönetilen sınıf şeklinde bir ayrım ortaya çıktı. Bunun haricinde de yegane hürriyet olan din hürriyeti sayesinde mezhepsel farklılıklar mevcudiyetlerini korudular, ve hatta mezhepsel kimliklerini giderek kalınlaştırdılar.

Gelinen noktada Alevilerin Sünnileri ezmesi lafzi, tamamen kafalara yersleşmiş bir takım önyargıların kelimelerle vücut buluyor olmasından başka bir şey değil. Bugün acaba Suriye'deki Sünniler Aleviler ve Alevilik hakkında neler biliyorlar? Söylendiği gibi 40 yıldır iktidarda olan bir mezhep ve inanç hakkında nasıl oluyorda bir takım kulaktan dolma bilgiler haricinde başka bir şey bilmiyorlar? Nasıl oluyordu da Suriye'ye gittiğiniz zaman başı örtülü bir kadın ile, başı açık bir kadın yan yana güzelce vakit geçiryorlardı , ve başörtüsü hiç kimse için bir sorun problem olmuyordu? Bugün hala varlığını inancını hala koruyan, inancından hiç bir şey kaybetmiş olan Sünni itikatten insanlar, nasıl oluyor da 40 yıldır kendilerini (dini ve inanç bakımından) ezen bir iktidara karşı yek-vücut olabiliyor?

Cevabı çok basit. Suriye'de din hiç bir zaman bir problem olarak görülmedi, ve bastırılmadı. Bugün de gelinen tabloda, toplumun tek bastırılmayan öğesi olan din sanki rejimin hedef aldığı bir yapıymış gibi ortaya koyuluyor. Bunun tersine, toplumda kurumsal kimliğini kaybetmeyen/kaybettirilmeyen unsur din olduğundan bugün kendi ayakları üzerinde rejimin karsinsina çıkabiliyor.

Peki demokrasiye giden yol nasıl? Türkiye'de oldukça yabanve yavan bir şekilde son dönemde tarif edilmeye çalışılan demokrasi, sayısal çoğunluğun egemenliği mi anlamına geliyor, yoksa sayısal azınlığın da haklarını gözetmek olarak mı anlamak gerekiyor. Suriye'de halkın yüzde 70'i Sünni Müslüman, o zaman onlar iktidarda olması gerekir, nasıl bir demokrasi mantığıdır?

Suriye'de etnik/mezhepsel ayrışmanın haricinde, siyasi oluşumlar, ekonomik sınıflar, meslek grupları, farklı siyasal bakış açıları ve perspektifleri olmadığı için, ve bu oluşumlar zayıflatılmış olduğundan, demokratik yönetim anlayışının önünde çok ciddi yapısal sorunlar var. Saydığım bu unsurlar oluşmadan tam demokratik bir düzene geçmek neredeyse imkansız. Siz gidip oy atarken, tamamen etnik ve mezhepsel refleksler ile hareket ettiğiniz vakit, çocuğunuzun eğitimiz, mesleğiniz, vergi, çevre, sağlık vb. konular hakkındaki politikalardadaki görüş farklılıkları yerine Sünni/Alevi/Hristiyan/Kürt perspektifinde oy attığınız vakit, demokrasi istemiyorsunuzdur, sadece iktidarı ve gücü, dolayısıyla elde edeceğiniz ayrıcalıkları ve imtiyazları istiyorsunuzdur, eşitlik istemiyorsunuzdur.

Suriye çok zor bir süreçte, insanlar bunu etnik ve mezhepsel bir ayrışma ve çatışma olarak gördükçe (örnek olarak bakınız Ortadoğu Uzmanı vasfıyla yazılar kaleme alan Cengiz Çandar'ın yazılarına), demokrasiyi bir söylemden öte anlamıyorsunuz demektir, ve çözümü de etnik ve mezhepsel ayrışma ve çatışma olarak görüyorsunuz demektir.

Kaba bir örnekle, bir eti alıp, kıymadan iyice yoğurmadan, ondan güzel bir lezzet, güzel bir kebap elde edemezsiniz. Eti olduğu gibi ateşin üzerine koyup, ateşi arttırdıkça, et pişmeyecek, dışı yanacak, içi de kanlanacaktır. Suriye'nin şu an ihtiyacı olan etnik ve mezhepsel ayrışma değil, ticarette, eğitimde, seyahatte, siyasal temsilde (vb. temel anayasal insan haklari konularindan) gercek bir fırsat eşitliğidir, ve bunların neticesinde oluşacak din ve mezhepler üstü bir toplumsal yapıdır. Bunlar oluşmadan, kim size Suriye'de Demokrasi söylemi atıyorsa, bilin ki düpedüz yalan atiyordur, dini sayısal çoğunluğun hakimiyetinin hülyalarının peşinde koşuyordur...